İzlanda'nın jeotermal enerjisini kullanan fütüristik bir serada, geleceğin gıdası yetiştiriliyor. Vaxa Teknoloji şirketi, yüksek teknoloji ürünü bir sistemle mikroalg üretimi yapıyor. Bu devrim niteliğindeki tesiste, garip bir pembe-mor ışık altında, silindir sütunlardaki suyun içinde mikroalgler büyüyerek gıda ve diğer sektörler için kullanılacak besleyici maddeler üretiyor. Tesiste, insan tüketimi ve balıkçılık sektörü için Nannochloropsis mikroalgi ile, mavi-yeşil alg olarak bilinen ve Spirulina adı verilen Arthospira bakterisi üretiliyor. Bu küçük organizmalar fotosentez yaparak karbondioksiti emerken oksijen üretiyor ve sürdürülebilir bir gıda kaynağı oluşturuyor.
Jeotermal Enerjiyle Çalışan Sürdürülebilir Bir Sistem
Reykjavik'e 35 dakika uzaklıktaki Vaxa tesisi, yakındaki jeotermal santralden enerji, ısıtma ve soğutma suyu, ayrıca karbondioksit alarak, benzersiz bir sürdürülebilirlik örneği sergiliyor. Bu entegre sistem, alg yetiştiriciliğinin karbon ayak izini negatif seviyelere indirmeyi başarıyor. Danimarka Teknoloji Enstitüsü'nden Asger Munch Smidt-Jensen'e göre, tesis hem toprak hem de su kullanımında düşük bir ayak izi bırakıyor. 24 saat yenilenebilir enerji ile çalışan bu sistem, benzersiz ve kolaylıkla kopyalanamayan bir model olarak öne çıkıyor. Yüksek enerji girdisi gerektiren foto-biyoreaktörlerin çalıştırılması için düşük etkili enerji kaynaklarına sahip bölgelerin bu teknolojide öncü olması oldukça önemli. İzlanda'nın bu alanda öncü olması da bu sebeple dikkat çekici.
Mikroalglerin Geleceği: Besin Değeri ve Uygulamaları
Vaxa'nın tesisi, binlerce mavi ve kırmızı LED ışıkla aydınlatılmış foto-biyoreaktörler içeriyor. Bu ışıklar, güneş ışığı yerine mikroalglerin büyümesini destekliyor. Su ve besleyici maddeler de kontrollü bir şekilde veriliyor. Makine öğrenmesi sayesinde koşullar optimize ediliyor ve ürünün %7'si günlük olarak hasat ediliyor. Yılda 159 tona kadar alg üreten tesis, genişleme planlarıyla gıda güvensizliğiyle mücadeleye katkı sağlamayı hedefliyor. Mikroalgler protein, karbonhidrat, omega-3 yağ asitleri ve B12 vitamini açısından zengin. Brezilya'da bir dönüm soya ekimiyle karşılaştırıldığında, bir hektarlık alg tarlası çok daha fazla protein üretebiliyor. Teknoloji bu alanda büyük bir potansiyel sunuyor. Ürün, gıda, kozmetik, ilaç, biyoyakıt ve plastik ikamesi gibi çeşitli sektörlerde kullanılıyor. Hatta Avrupa Uzay Ajansı, Uluslararası Uzay İstasyonu'nda mikroalg yetiştirmeyi deniyor; bu da uzay yolculukları için olası gıda kaynaklarını gösteriyor.
Alglerin Tadı ve Geleceği: Engeller ve Olanaklar
Mikroalglerin günlük beslenmemize girmesi için bazı engeller bulunuyor. Alglerin dokusu ve tadı, özellikle tuzlu suda yetiştirilen türler için bir sorun olabilir. Ancak bu sorunların üstesinden gelinebileceği düşünülüyor. Kopenhag Üniversitesi'nden Malene Lihme Olsen, yeşil mikroalglerin sert hücre duvarının sindirimi zorlaştırabileceğini ve besin değerinin daha fazla araştırılması gerektiğini belirtiyor. Şu an için makarna ve ekmek gibi taşıyıcı ürünlere eklenmesi daha uygun görünüyor. Ancak Olsen, mikroalglerin geleceğin sürdürülebilir gıda kaynaklarından biri olduğuna inanıyor. Afrika ve Orta Amerika'da yüzyıllardır tüketilen mikroalgler, yeni teknolojilerle daha da yaygın hale gelebilir. Bu tesiste tadına baktığım mikroalg, tadı ve dokusuyla tofuyu andırıyor ve gıdalara eklenerek besin değerini artırmayı hedefliyor. Danimarka'daki Algiecel şirketi ise seyyar modüllerle, farklı yerlerde mikroalg üretimine olanak sağlıyor. Bunlar karbon üreten sektörlerle de entegre edilebiliyor. Spor beslenmesi alanında da mikroalglerin kullanımı artıyor. Sonuç olarak, mikroalglerin potansiyeli oldukça büyük, ancak tüketici alışkanlıklarının ve alglerin işlenmesinin daha fazla geliştirilmesi gerekiyor.